18.3.09

Selahattin Pınar




Selahattin Pınar



22 Ocak 1902’de Altunizade’de doğdu.
Yüksek Ticaret ve İktisat Mektebi müderrislerinden eski Denizli Milletvekili Sadık Bey ile İsmet Hanım’ın oğluydu. İlkokul ve ortaokulu babasının kadı olarak tayin edildiği Denizli’nin Çal ilçesinde, Saros adasında ve Edirne’de okudu.

Amatör olarak ud çalan annesinin etkisiyle on iki yaşında uda başladı.
1918’de ailesiyle İstanbul’a geldi.
Udi Sami Bey’den ders aldı.
Anadolu kulübünde uzun süre sağ açık olarak futbol oynadı.
Sonra İtalyan Ticaret Mektebi’ne başladı.
Öğrenimini yarıda bırakarak kendini tamamıyla müziğe verdi.
Okulu bırakması, hukukçu olmasını isteyen babasını çileden çıkarmıştı.

Altın Pınar - Selahattin Pınar’ın Yeğeni
“Denizli’den her hafta insanlar geliyor, sofralar kuruluyor. O sofralardan birinde amcam da var. Fakat direk sorulmuyor sorular. O zamanın terbiye öğretisi öyle. Bilene soruyorlar, ‘Üstadım, hocam, Selahattin nasıllar?’. Dedem de pusu kurmuş bekliyor böyle bir soru sorulsun diye. Çünkü o da laubaliliği olup, amcamın babaannemden ud dersleri alıp, çok da güzel sesi var, şarkı söylediğini filan duyuyor ama bu konudaki itirazlarını seslendirmiyor, ortam bekliyor. Ve orda beklenen cevabı veriyor: ‘Selahattin çalgıcı oldu’. Derhal ayağa fırlıyor amcam, ve ‘Babacığım rica ederim, ben çalgıcı değilim, sanatkarım’. Tabi buz gibi bir hava esiyor. Ve dedem ‘Hastır’ deyince kalkıyor, iskemleye asılı olan kapıya geliyor, ve ‘Babacığım bir gün gelecek benim adımla anılacaksınız’. Gaz lambasını atıyor dedem. Yangını söndürüyorlar. Amcam gidiyor. Gidiş o gidiş.”

Bu kavgayla evden ayrılan Selahattin Pınar 1919’da udu bırakıp tambura yöneldi.
1920’de, daha sonra Üsküdar Müsiki Cemiyeti adını alacak olan Darü’l Feyz-i Musiki’nin kurucuları arasında yer aldı.
Üsküdarlı Hoca Bestenigâr Ziya Bey, ünlü neyzen Yusuf Paşa’nın oğlu Enderuni Celal Bey, Kaşıyarık Hüsamettin Bey, Muallim Kâzım Bey (Uz), Ali Rıfat Bey (Çağatay) gibi dönemin ünlü musiki ustalarıyla birlikte çaldı, söyledi.
Eşlik sazendeliği dışında, hanendelik de yaptı.

O yıllarda piyasada çalışmaya başladı.
İstanbul’un gözde gazinoları ile saz salonlarının en çok sevilen besteci ve icracılarından biriydi artık.

İşte o günlerde karşılaştı Afife Jale’yle. Sahneye çıkan ilk Müslüman Türk kadınıyla…
Afife, orta halli bir ailenin kızı olarak 1902 yılında İstanbul'un Kadıköy’de doğdu.
Babası Hidayet Bey’di. Annesi ise Methiye hanım. Dedesi Doktor Sait Paşa’ydı.
İstanbul Kız Sanayi Mektebi’nde okudu.
Daha okurken aklında tiyatro vardı.
Müslüman kadınlara yasak olan tiyatro…

Selim İleri - Yazar
“Afife Jale Osmanlı imparatorluğunun son döneminde okur-yazar, hatta okur yazar olmanın ötesinde kültürlü ve belli bilgi birikimine sahip bir aileden geldiğini eldeki ender bulgulardan fark edebildiğimiz bir insan. Onun, Türk toplumundaki, Osmanlı Türk toplumundaki önemli yeri de zannediyorum ki sonu yıkımla mahkum olan bir takım acı maceraları göğüsleyebilecek kadar öncü oluşu. Tabi bir de ayrıca cinsiyet açısından kadın olması da bu öncülüğünde çok önemli bir şey.”

Afife’yi daha çocukken seyrettiği piyesler ve bir iki sinema filmi oldukça etkilemişti.
10 Kasım 1918 günü Darülbedai'ye beş kızla birlikte talebe olarak kabul edildi. Diğerleri, Beyza, Refika, Behire ve Memduha’ydı.
Afife ve Refika hariç öteki kızlar daha fazla dayanamadı ve sahneye çıkamayacaklarını düşünerek tiyatroyu bıraktılar.
Aynı yılın 18 Aralık günü Refika suflör, Afife de "mülazım artistlik" (stajyer oyuncu) kadrosuna alındı.

Afife bir yıl süreyle bütün provalara devam ettiyse de sahneye çıkamadı.
O dönemde aile ocağından koptu.
Kopuş nedeni elbette tiyatroya olan tutkusuydu.
Dönemin koşullarında babası Hidayet bey“benim Afife diye bir kızım yok” diyerek onu reddetmiş hatta ona fahişe gözüyle bakmıştı.
O da evi terk etti. Darülbedai zaten maaşını vermeye başlamıştı.
Annesi Methiye hanımdı tek desteği o günlerde.
İki kardeşi de İstanbul dışındaydı.
Behiye evliliği yüzünden, abisi Salâh da işinden dolayı.

Selim İleri - Yazar
“Aileden koptuğu düşünülemez Afife Jale’nin. Sonuna kadar aileyle bağı devam ediyor. Sonuçta aile hem tiyatrocu olması dolayısıyla ona karşı yadırgayıcı da yaklaşım göstermiş ama sonuna kadar onu bırakmamış. Çünkü en düşkün zamanlarında da yine erkek kardeşinin evinde kalıyor. Tabi aile herhalde, mecburi olarak biraz uzak durmak zorunda kalmış. Fakat sonuna kadar koruduklarını zannediyorum.”
1919 yılının 13 Nisan gecesi premieri yapılacak olan, Hüseyin Suat'ın "Yamalar" adlı oyununda, Emel rolü, Eliza Binemeciyan'ın Paris'e gitmesiyle ortada kaldı.
Darülbedayi yöneticileri ister istemez rolü Afife'ye oynatma kararı verdi.
Sahne ismi olarak Afife, “Jale”yi seçti.
Yani “Çiğ Damlası”…


Böylelikle Afife, 22 Nisan gecesi, Kadıköy'deki Apollon Sineması'nda (sonraki Hale ve daha sonraki Reks) Emel rolünü oynayarak sahneye çıkan ilk Müslüman Türk kadını oldu.
Üzerine kırmızı bir elbise ayağında da beyaz bir çorapla, beyaz bir iskarpin vardı.
Henüz 18 yaşındaydı.

Hiç yorum yok: